SON DAKİKA
Hava Durumu

Din ve siyaset

Yazının Giriş Tarihi: 19.05.2023 19:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.05.2023 19:58

Son seçimler nedeniyle yeniden gündeme gelen “Müslümanlar için siyasetin dini bir vecibe olduğu” görüşü kuşkuludur. Yani siyasi tutumu, tercihi imanın bir şartı olarak bilmek, Müslümanların ezici çoğunluğu tarafından kabul görmemiştir. Daha İslam’ın başlangıcı sayılan bir zamanda, bu görüş nedeniyle Müslümanların epeyce ciddi sorunlar yaşadıkları, iç savaşlar ile birbirlerini kırdıkları bilinmektedir. Ancak siyasi tercih konusu Müslümanların ezici çoğunluğu tarafından bir “iman meselesi” kabul edilmemiştir.


Siyaset tabiatı gereği içinde her zaman “ihtilafı/muhalefeti” taşımaktadır. Bu yüzden Müslümanların, ihtilafa düştükleri konularda bu arada siyasi anlaşmazlıklarda, biri birlerini “İslam dışında” olmakla suçlaması, kendi kendilerine karşı verecekleri en büyük zarardır. Dört Halife dönemindeki iç savaşların bize öğrettiği, tarihin ibretlik tarafı böyledir. Eğer o savaşlara yol açan dini anlayışlar olmasaydı, belki o savaşlar yaşanmazdı. Tarihin akışı çok farklı olurdu.


Müslüman bir şahsın ya da topluluğun, kendi siyasi tutumunu doğrudan İslam’ın vecibesi diye takdim etmesine hakkı yoktur. İslam hiçbir şahsın, topluluğun tekelinde değildir ki onun siyasi tercihi de İslam’ın vecibesi olsun. İslami toplulukların, cemaatlerin siyasi tercihlerinde İslami ilkeler kadar, cemaat maslahatını/menfaatini tercih ettiklerinin sayısız örnekleri vardır. Zaten her cemaat siyasi tercihini İslami vecibelere göre yapmış ise bu kadar farklı cemaatin olması hatta bu cemaatlerin biri birlerine aykırı siyasi tutum içinde olmalarının makul bir açıklaması yoktur. İslami vecibeler, birbirine bu kadar aykırı tercihlere yol açabilir mi? Mümkün değildir.


Mısır’da Selefilerin siyasi partisi (Selefi Nur Partisi) Muhammed Mursi hükümetine karşı, katliamlarına rağmen darbeci/diktatör Sisi’nin yanında saf tutmuştur. Elbette Selefi Nur Partisi kendi siyasi tercihini “İslami vecibe” diye sunmaktadır. Mazlumlara karşı bir zalimin yanında olmak ancak İslami vecibelerin rağmına olacak bir iştir. Selefiler, Muhammed Mursi’nin Özgürlük ve Adalet Partisi ile olan siyasi ihtilaflarını o kadar abarttılar ki Mursi ve mazlum taraftarlarına karşı, zalim Sisi’yi desteklediler.
Türkiye’de pek çok cemaatin tutumu da Selefilerin tutumundan farklı değildir. Süleymancı diye bilinen cemaat, 28 Şubat darbecilerinin yanında saf tutup diğer cemaatlerin ezilmesine destek olduğu gibi, Süleyman Hilmi Tunahan’ın torunu Arif Ahmet Denizolgun’da (D.1955-Ö.2016), Mesut Yılmaz başkanlığındaki o darbe hükümetinin Ulaştırma Bakanı olmuştur. Maalesef cemaatlerin çoğunun bu konudaki sicili temiz değildir.


Müslümanların siyasi tercihlerini “İslam’ın vecibesi” diye takdim etmeleri, tarihte o tercihi kabul etmeyenleri tekfir etmelerine ve iç savaşlar yaşamalarına sebep olmuştur. İslami vecibe olarak nitelendirilmeyen siyasi tercihlerin sonunda da iç savaş örnekleri vardır. Ancak teslim etmeli ki siyasi tercihlerin, İslami vecibe olarak takdim edilmesi, tekfir etmeyi ve iç savaş ihtimalini arttırmaktadır. Osmanlılar ve Safaviler biri birlerini tekfir ettikleri gibi defalarca meydan savaşları yapmışlardır. Tarihte böyle örneklerin çok olduğu herkesçe bilinmektedir.


Ancak “siyasetin itikat konusu olmayacağı” ne kadar doğru ise siyasetin İslam ile uzak yakın hiçbir ilişkisinin olmayacağı, tezi de bir o kadar yanlıştır. Müslümanlar, ticareti itikat konusu yapmamışlardır. Buradan hareketle Müslümanlar arasında “ticaretin laik bir konu sayıldığı” anlamı çıkarılamaz. Müslüman tüccar, yaptığı işi itikat konusu olarak görmez. Ancak yaptığı iş için bazı kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmak zorundadır. Mesela bir Müslüman, ticaretinde kimseyi aldatmaz, yalan söylemez, hile ile karşı tarafın malını/parasını almaya yeltenmez. Aksine açık, dürüst olmak zorundadır.


Müslümanların siyasetlerini de ticaretleri gibi düşünmek doğru değil midir? Evet siyaset doğrudan itikat konusu değildir. Farklı siyasi görüşteki Müslümanları tekfir etmek, onları düşman saymak asla bir İslami vecibe değildir. Ancak siyasetin itikat konusu olmayışı, Müslümanların siyasi alanda bağlı kalacakları hiçbir ilkenin, kuralın bulunmadığı manasına gelmez. Müslümanlar siyaset yaparken makyavelist gibi davranmazlar. Aksine tıpkı ticaret yaparken sadık kalmak zorunda oldukları ilkeler/kurallar gibi, siyaset yaparken de yine sadık kalmak zorunda oldukları ilkeler/kurallar vardır. Halka zulmetmemek, adaletli olmak, emaneti korumak, yönettiklerinin hukukunu üstün tutmak, ilk akla gelen ilkeler/kurallardır. Siyasetle uğraşan Müslümanların, bu kurallara sadakati onların doğru yolda olduklarının, herkesçe görünür işaretleridir.


Müslüman bir topluluğun kendi siyasi tercihlerini meşru görmesi kadar, o tercihlere rağbet etmeyen başka Müslüman toplulukların olabileceğini, o Müslüman toplulukların da farklı siyasi tercihlerinin kendi meşru hakları olduğunu teslim etmek bir vecibedir. Müslümanların siyasetindeki farklı tercihler arasında, ikna yolu esastır. İkna yolunun tutulması düşünce ve inanç özgürlüğünün de garantisidir. İkna yolunun terk edilmesi, farklı siyasi tercihi olanları tekfir etmeye, onlar için şiddet/terör uygulamaya veya diktatörlüklere yol açar. Müslüman bir toplum için bundan daha büyük bir felaket yoktur.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.