30 Mayıs 2025 günü TBMM’den çıkan bir yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığına (DİB) yanlış, uygunsuz açıklamaları olan mealleri toplatma, satışını durdurma ve imha etme yetkisi verildi. Bu yasayı savunan görüşlere bakılırsa, Türkiye’de çok sayıda Batını, Tarihselci vb içerikte mealler yayınlanmaktadır. Bunlara engel olmak hayati bir zorunluluktur. İşte yasa bu zorunluluğun sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Öncelikle hatırlamalıyız ki biz Müslümanlar için Allah adına konuşma, Allah’ın ayetlerini insanlara duyurma, açıklama yetkisi yalnızca Allah’ın resulüne aittir. Bu alanda tekel sahibi bir kurum, bir şahıs yoktur. Bunun dışında hiç kimsenin Allah adına konuşma ya da Allah'ın ayetlerini açıklama yetkisi yoktur.
Buna karşılık Hıristiyanlıkta durum epeyce farklıdır. Katolik inancına göre, Katolik Kilisesi yeryüzünde İsa’nın temsilcisidir, vekilidir. İncili açıklama, tefsir etme yetkisi Katolik kilisesine ait olduğu gibi, ibadetlerde ancak Katolik Kiliselerinde ve bir papazın riyasetinde yapılabilir. Tek başına bir Katolik Hıristiyan ibadet yapma hakkına sahip değildir. Çünkü ibadetlerin yapılması da İncilin açıklaması da kiliseye tahsis edilmiştir. Kilisenin dışında hiç kimsenin İncili açıklama yetkisi yoktur. Hatta hatırlanmalı ki İncilin Batı dillerine çevrilmesi de yasaktır. Protestanlığın ortaya çıkış nedenlerinden birisi de İncil'in Almancaya çevrilme yasağı olmuştur.
Hatalı, kusurlu mealleri Diyanet'in yasaklaması veya böyle gördüğü mealleri toplatma, imha ettirme yetkisi, Kilisede olduğuna inanılan yetkiyi, tekeli hatırlatmaktadır. Diyanetin de böyle bir yetkiyle donatılması doğrudan din ve vicdan özgürlüğüne, Diyanet eliyle müdahale olur mu? Her şeyden önce bu yasa ile Diyanet, Katolik Kilisesi yetkisiyle donatılmaktır. TBMM'nin buna hakkı var mıdır? TBMM, kendisi Kur'an’a aykırı yasalar çıkarma hakkına sahipken, başkalarının yanlış, yersiz meallerini yasaklama yetkisini hangi hakla Diyanete verebilmektedir.
Tarihselci, batıni vb özellikleri olan mealler, tefsirler vardır ve olacaktır. Bunu önlemenin yolu akademi ve düşünce özgürlüğünü ortadan kaldıracak şekilde, meal yazma yetkisini ya da yazılan meallere onay verme yetkisini yalnızca Diyanete tahsis etmek olmamalıdır. Diyanet bu konuda tesis edeceği bir alimler heyeti ile piyasaya sürülen mealler, tefsirler hakkında görüş açıklayabilir. O açıklanan görüşte, Diyaneti ciddiye alan, gönül bağı olan Müslümanlar için yol gösterici olabilir. Bunun yerine doğrudan yasaklama, toplatma, imha etme gibi yaptırımlar içeren bir yetkinin, Diyanete verilmesi yeni ve telafisi olmayacak tartışmalara, çatışmalara yol açacaktır. Bu yasanın getireceği kâr bilinmez ama zararı çok olacaktır. Katolik Kilisesinin yetkilerini hatırlatan bir yetkiyle donanmış bir Diyaneti İslam’ın genel geçer ilkeleri ile bağdaştırmak zordur. Laikliği kutsayan TBMM'nin de böyle bir yetkiyi Diyanete vermeye hakkı yoktur.
Böyle yetkiler, her zaman istismara açıktır. Diyelim ki bugünün Diyanet yönetimi, elindeki bu yetkiyi kötüye kullanılmadı, iyiye kullandığı için bir sorun yaşanmadı. Yarın gelecek başka bir Diyanet yönetimi eliyle, bu yetkilerin kötüye kullanılmayacağını kim garanti edebilir? Hatırlayınız Abbasiler zamanında, Mihne dönemi diye adlandırılan bir dönem yaşanmıştır. "Kur'an mahluk mudur, değil midir?" gibi ilmi bir tartışmada, Abbasi Hükümeti/Halifesi taraf olmuş, mahluktur diyenler ağır şekilde cezalandırılmışlardır. Eğer o Mihne dönemi uzun sürseydi, Batıda yaşanan Engizisyon zulümlerinin benzerleri fazlasıyla İslam Dünyasında da yaşanmış olurdu.
Hükümeti, TBMM’yi bu konuda kim ikna etmiştir? Ancak bu yanlışa ikna olmuştur. Yakında çok sayıda meal toplanabilir. Böylece akademi ve düşünce özgürlüğü doğrudan Diyanet eliyle yok edilmiş olur. Kendisi bir memuriyet kurumu olan Diyanet'in eliyle, düşünce ve akademik özgürlüğün yok edilmesi, büyük bir vebaldir. 5816 sayılı yasanın gazabına uğramamak, halkın tepkisine yol açar endişesiyle insanların çoğusu Din konusunda yazarken, konuşurken kendini ıkınıp sıkınmaya zorunlu hissederken, buna bir de Diyanetin korkusunun eklenmesi, doğrudan nefes darlığına yol açabilir. Akademi ve düşünce özgürlüğü külliyen yok olur. Bu çok yanlış bir kurgudur.
Halbuki Mekkeli Müşriklerin ipe sapa gelmez görüşleri, inançları Kur'an’da özetlenmiş ve onlara etraflı cevaplar verilmiştir. Kur’an’ın Müşrikleri susturun, konuşmalarını engelleyin diye bir emri olmamıştır. Batıni, tarihselci hatta bazı sufilerin ipe sapa gelmez görüşlerine bu zaviyeden bakılarak, basılmasına müdahale edilmese, ehliyet sahiplerince uygun cevaplarla halka yol gösterilse daha iyi olmaz mıydı? Diyanetin, Batıniliği esas alan bazı Sufiliği ve bir kısım Nurcu hiziplerin bu konularda Buda heykeli gibi sessiz ve duygusuz kalmasına karşılık bazı meallere karşı celallenmesi bir çelişki değil midir? Diyanetin tercih ettiği din anlayışının mutlak doğru, karşı çıktığı din anlayışının, meallerin ise mutlak yanlış olduğunun garantisi var mıdır? Yoktur. Diyanetin böyle bir yasadan önce mali, idari ve akademik özerkliğini temin edecek bir kuruluş yasasına ihtiyacı vardır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Selami Saygın
Diyanete katolik kilisesi yetkisi verilirse
30 Mayıs 2025 günü TBMM’den çıkan bir yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığına (DİB) yanlış, uygunsuz açıklamaları olan mealleri toplatma, satışını durdurma ve imha etme yetkisi verildi. Bu yasayı savunan görüşlere bakılırsa, Türkiye’de çok sayıda Batını, Tarihselci vb içerikte mealler yayınlanmaktadır. Bunlara engel olmak hayati bir zorunluluktur. İşte yasa bu zorunluluğun sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Öncelikle hatırlamalıyız ki biz Müslümanlar için Allah adına konuşma, Allah’ın ayetlerini insanlara duyurma, açıklama yetkisi yalnızca Allah’ın resulüne aittir. Bu alanda tekel sahibi bir kurum, bir şahıs yoktur. Bunun dışında hiç kimsenin Allah adına konuşma ya da Allah'ın ayetlerini açıklama yetkisi yoktur.
Buna karşılık Hıristiyanlıkta durum epeyce farklıdır. Katolik inancına göre, Katolik Kilisesi yeryüzünde İsa’nın temsilcisidir, vekilidir. İncili açıklama, tefsir etme yetkisi Katolik kilisesine ait olduğu gibi, ibadetlerde ancak Katolik Kiliselerinde ve bir papazın riyasetinde yapılabilir. Tek başına bir Katolik Hıristiyan ibadet yapma hakkına sahip değildir. Çünkü ibadetlerin yapılması da İncilin açıklaması da kiliseye tahsis edilmiştir. Kilisenin dışında hiç kimsenin İncili açıklama yetkisi yoktur. Hatta hatırlanmalı ki İncilin Batı dillerine çevrilmesi de yasaktır. Protestanlığın ortaya çıkış nedenlerinden birisi de İncil'in Almancaya çevrilme yasağı olmuştur.
Hatalı, kusurlu mealleri Diyanet'in yasaklaması veya böyle gördüğü mealleri toplatma, imha ettirme yetkisi, Kilisede olduğuna inanılan yetkiyi, tekeli hatırlatmaktadır. Diyanetin de böyle bir yetkiyle donatılması doğrudan din ve vicdan özgürlüğüne, Diyanet eliyle müdahale olur mu? Her şeyden önce bu yasa ile Diyanet, Katolik Kilisesi yetkisiyle donatılmaktır. TBMM'nin buna hakkı var mıdır? TBMM, kendisi Kur'an’a aykırı yasalar çıkarma hakkına sahipken, başkalarının yanlış, yersiz meallerini yasaklama yetkisini hangi hakla Diyanete verebilmektedir.
Tarihselci, batıni vb özellikleri olan mealler, tefsirler vardır ve olacaktır. Bunu önlemenin yolu akademi ve düşünce özgürlüğünü ortadan kaldıracak şekilde, meal yazma yetkisini ya da yazılan meallere onay verme yetkisini yalnızca Diyanete tahsis etmek olmamalıdır. Diyanet bu konuda tesis edeceği bir alimler heyeti ile piyasaya sürülen mealler, tefsirler hakkında görüş açıklayabilir. O açıklanan görüşte, Diyaneti ciddiye alan, gönül bağı olan Müslümanlar için yol gösterici olabilir. Bunun yerine doğrudan yasaklama, toplatma, imha etme gibi yaptırımlar içeren bir yetkinin, Diyanete verilmesi yeni ve telafisi olmayacak tartışmalara, çatışmalara yol açacaktır. Bu yasanın getireceği kâr bilinmez ama zararı çok olacaktır. Katolik Kilisesinin yetkilerini hatırlatan bir yetkiyle donanmış bir Diyaneti İslam’ın genel geçer ilkeleri ile bağdaştırmak zordur. Laikliği kutsayan TBMM'nin de böyle bir yetkiyi Diyanete vermeye hakkı yoktur.
Böyle yetkiler, her zaman istismara açıktır. Diyelim ki bugünün Diyanet yönetimi, elindeki bu yetkiyi kötüye kullanılmadı, iyiye kullandığı için bir sorun yaşanmadı. Yarın gelecek başka bir Diyanet yönetimi eliyle, bu yetkilerin kötüye kullanılmayacağını kim garanti edebilir? Hatırlayınız Abbasiler zamanında, Mihne dönemi diye adlandırılan bir dönem yaşanmıştır. "Kur'an mahluk mudur, değil midir?" gibi ilmi bir tartışmada, Abbasi Hükümeti/Halifesi taraf olmuş, mahluktur diyenler ağır şekilde cezalandırılmışlardır. Eğer o Mihne dönemi uzun sürseydi, Batıda yaşanan Engizisyon zulümlerinin benzerleri fazlasıyla İslam Dünyasında da yaşanmış olurdu.
Hükümeti, TBMM’yi bu konuda kim ikna etmiştir? Ancak bu yanlışa ikna olmuştur. Yakında çok sayıda meal toplanabilir. Böylece akademi ve düşünce özgürlüğü doğrudan Diyanet eliyle yok edilmiş olur. Kendisi bir memuriyet kurumu olan Diyanet'in eliyle, düşünce ve akademik özgürlüğün yok edilmesi, büyük bir vebaldir. 5816 sayılı yasanın gazabına uğramamak, halkın tepkisine yol açar endişesiyle insanların çoğusu Din konusunda yazarken, konuşurken kendini ıkınıp sıkınmaya zorunlu hissederken, buna bir de Diyanetin korkusunun eklenmesi, doğrudan nefes darlığına yol açabilir. Akademi ve düşünce özgürlüğü külliyen yok olur. Bu çok yanlış bir kurgudur.
Halbuki Mekkeli Müşriklerin ipe sapa gelmez görüşleri, inançları Kur'an’da özetlenmiş ve onlara etraflı cevaplar verilmiştir. Kur’an’ın Müşrikleri susturun, konuşmalarını engelleyin diye bir emri olmamıştır. Batıni, tarihselci hatta bazı sufilerin ipe sapa gelmez görüşlerine bu zaviyeden bakılarak, basılmasına müdahale edilmese, ehliyet sahiplerince uygun cevaplarla halka yol gösterilse daha iyi olmaz mıydı? Diyanetin, Batıniliği esas alan bazı Sufiliği ve bir kısım Nurcu hiziplerin bu konularda Buda heykeli gibi sessiz ve duygusuz kalmasına karşılık bazı meallere karşı celallenmesi bir çelişki değil midir? Diyanetin tercih ettiği din anlayışının mutlak doğru, karşı çıktığı din anlayışının, meallerin ise mutlak yanlış olduğunun garantisi var mıdır? Yoktur. Diyanetin böyle bir yasadan önce mali, idari ve akademik özerkliğini temin edecek bir kuruluş yasasına ihtiyacı vardır.