SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kayyum ile nereye kadar?

Yazının Giriş Tarihi: 13.01.2025 11:42
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.01.2025 11:43

Son yıllarda siyasi gelişmeler nedeniyle en çok duyulan, kullanılan terimlerden birisi “kayyum” kelimesidir. Sözlükteki anlamına bakıldığında, günlük siyasi tartışmalardaki yerinden oldukça farklı olduğu görülecektir:

1-Kayyum: (Kıyamdan), cami hademesi, mütevellisi, 2-(Kıyam binefsihi sıfatından dolayı) Allah demektir, baqî ve kaim olan demektir. (Ferit Devellioğlu’ndan.) Yani kalıcı demektir. Mezar taşlarında yer alan “Hüvel baqî: Kalıcı olan O’dur” sözü bunun bir açıklaması sayılır.

Açık konuşmak icap ederse Türkiye’de demokrasi, PKK karşısında aciz kalmıştır. Kimileri için aziz kimileri için cici olan demokrasinin, Türkiye şartlarında PKK’lıların yerel ve genel yönetim seçimlerinde aday olmalarını, hatta kazanmalarını engelleyen amir bir hükmü yoktur.

Çünkü PKK’lılar “ey ahali ben PKK’lıyım” diyerek aday olmuyorlar. PKK’nın siyasi çizgisi (mahallesi) 5-6 milyon seçmenden oluşmaktadır. O mahalleden aday olanları, mahallenin seçmenleri, seçmektedir. İşin tuhafı seçimden önce adayların PKK’lılıkları, öyle ayan beyan belli değilken, seçimden sonra açık seçik belli olmaktadır.

İlgili mevzuatta bu konular hakkında ki hükümler ise derde deva değildir. Devellioğlu’nun sözlüğünde kayyumun birinci anlamı içinde yer alan mütevelli kavramı medeni kanun içinde (TMK 430/1) ele alınmış, başkasının yerine, başkasına ait olan bir işi yönetmekle görevlendirilen kimse demektir. Ticari davalarda çokça görülen bir uygulamadır. Ancak siyasi davalarda durum başkadır.

1 Eylül 2016 tarihli 647 sayılı KHK ile terör ya da terör örgütlerine yardım ve yataklık suçu sebebiyle hakkında soruşturma açılan ve görevden uzaklaştırılan belediye başkanı, başkan vekili ya da meclis üyesinin ilgili makamlarca görevlendirme yapılacağı öngörülmüştür. KHK’nin bu maddesi sonradan Belediye Kanunu’nun 45. Maddesi ek fıkra olarak yasalaşmıştır.

2015’dan başlayarak belediyelere, İçişleri Bakanı tarafından yapılan kayyum atamaları da siyasi bir kavga konusu olmaya devam etmektedir. Teslim edilmelidir ki Türkiye’de pek çok il ve ilçe belediye başkan adaylarını, hatta meclis üyesi adaylarını, doğrudan terör baronları tayin etmektedir. Adayların seçim bölgesinden neredeyse firesiz bir şekilde bütün oyları almaları da aslında özgür bir seçimin olmadığını, doğrudan terörün vesayetinin tecelli ettiğini göstermektedir. Türkiye’nin idari mevzuatı, terörün vesayetinde seçimlere engel olamamaktadır. Askeri açıdan yenilen PKK terörü siyasi açıdan güçlenmektedir.

Van’dan BŞB seçilen Abdullah Zeydan Hakkarili Mustafa Zeydan’ın oğludur. Babası Yüksekova’da meskun Pinyanişin Aşiretinin reisidir. Aşiretinden çok sayıda korucu olmuştur. Bu yüzden babası korucu başı diye tanınmıştır. Oğul Abdullah’ta başlangıçta PKK’ya karşı iken sonradan fikir değiştirmiştir. Ocak 2018’de Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde “terör örgütü propagandasından” 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası almıştır. Cezasını da yatarak çekmiştir. Ancak 2023’te kendisine ceza veren mahkemeye müracaat ederek, cezasını çekmiş olmasından dolayı “memnu haklarının iadesini” talep etmiş ve işin tuhafı mahkeme de bu doğrultuda karar vermiştir.

Abdullah Zeydan mahkemenin bu kararı ile 31 Mart 2024 seçimlerinde PKK tarafından Van BŞB adayı yapılmış ve %55 oy ile seçilmiştir. İl seçim kurulunun bu seçimi iptal etme kararı da Yüksek Seçim Kurulu tarafından geçersiz sayılmıştır. Böylece PKK’lılığı, kendi beyanları ve mahkeme kararıyla sabit olan Abdullah Zeydan, tantanalı bir hava civa ile seçilmiş belediye başkanı unvanını almıştır.

Abdullah Zeydan sadece bir örnektir. Onun durumunda olan pek çok örnek vardır. Türkiye’nin idari mevzuatı böyle örneklerin adaylıklarına, seçilmelerine engel olamamaktadır. Bu kişilerin seçildikten sonra tövbe etmeleri, hidayete ermeleri, PKK ile bütün bağlarını koparmaları mümkün müdür?

Türkiye idari mevzuatını baştan sona değiştirmelidir. Bu mevzuat değiştirilmemekte ısrar edilirse, sonuçlarına da katlanılmalıdır. Öyle ağlayıp sızlamanın bir anlamı yoktur. Mahkemeler de öyle “ben karar verdim oldu” havasına girmemelidir. Mahkeme siyasi bir organ değildir. Siyasi bir organ gibi davranması beklenemez. Ancak mahkemeler madem “Türk milleti adına” karar vermektedir, o halde o mahkemelerin karar verirken, ortaya çıkan sonucun getirisini, götürüsünü hesaba katmalıdırlar.

İdari mevzuat vatandaşın isteğine göre olabildiğince hak ve özgürlükleri koruyan, genişleten bir içerikte olmalıdır. Devlet vatandaşına karı şefkatli tarafını mevzuatıyla göstermelidir. Bu devletin görevidir. Ancak böyle bir hukuk devletine karşı vatandaşlarında birtakım sorumlulukları vardır. Evrensel hukuk ilkeleri devleti bağladığı gibi vatandaşı da bağlayıcıdır. Vatandaş ta siyasi haklarını kullanırken, hukuk kurallarına fasa fiso gözüyle bakarsa, siyasi haklarını kaybedeceğini hatta birtakım yaptırımlara maruz kalacağını bilmelidir. Hukuk kurallarını devlet için bağlayıcı sayarken, vatandaş için bağlayıcı saymamak, akılla mantıkla bağdaştırılamaz.

Türkiye’nin idari mevzuatı değişmelidir. 1991’den beri PKK’lıların gizli açık şekilde seçimlere katılmalarından, Türkiye hiçbir şey elde etmiş değildir. Aksine onların seçimlere katılması ile dağdaki teröristlerin kaynaklarının kuruyacağı beklentisi boşa çıkmış, dağdaki terör baronları, seçimleri sevk ve idare eder duruma gelmişlerdir. Terörle ilgili olanların azledilerek yerlerine kayyum atanması bir idari tedbirdir ancak yeterli değildir. Bu durum Türkiye’nin geleceği için sürdürülebilir değildir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.