Türkiye’nin Suriye siyaseti “Araplar için savaşmak” olmadığı gibi, “küresel güç” olma hevesi ile de açıklanamaz. Hatırlanmalıdır ki Türkiye’nin kırk yıldan beri mücadele ettiği PKK terör örgütü, görülmemiş ölçüde uluslar arası desteğe boğulduğu bir dönemde Suriye’nin kuzeyini işgal ederek oradan Türkiye’yi kuşatma derdindedir. Bu kuşatmaya yurt içinden de önemli bir desteğin olduğu açıktır.
Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi geç olduğu için eleştirilebilir, 2016 yerine iki yıl üç yıl önceden müdahale etseydi şartlar daha iyi olurdu vb söylenebilir. Ancak bu gecikmenin yol açtığı bir eleştiri hakkının ötesinde Türkiye’nin Suriye siyasetini eleştirmek büyük bir yanlıştır. Orada olup bitenleri anlamama çabasıdır.
Suriye’de askeri güç bulunduran ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, hatta İran gibi ülkelerin hiç birisi Suriye’ye komşu değildir. Bu ülkelerde neredeyse hiç Suriyeli mülteci de yoktur. Suriye’nin bölünmesi, savaşın birkaç yıl daha uzaması doğrudan adı geçen bu ülkeleri hiçbir şekilde etkilemeyecektir.
Suriye, Türkiye’nin 910 km uzunluğunda sınır komşusudur. Suriye’de yaşayan Arap, Kürt ve Türkmenlerin din ve soydaşları Türkiye halkını oluşturmaktadır. Suriye’de ki iç savaşın insani tarafının yanında, sınırın hemen öbür tarafında yüz binlerin katledildiği bir savaşta, bu katliamlara kayıtsız ilgisiz kalmak öncelikle insani değildir. Türkiye’de ki halkın Suriye tarafında ki uzantısından başka bir şey olmayan Suriye halkına yönelen her saldırı aynı zamanda Türkiye’de halka karşı yapılmış sayılır.
Küresel güçler marifetiyle PKK’nın Türkiye’ye güney komşusu yapılma çabasına Türkiye’nin seyirci kalmasını telkin edenler cehaletlerinin yanında bir akıl tutulması içinde olmalıdırlar. Bu yüzden Türkiye’nin Suriye siyaseti yerinde bir tespitle bir beka sorununa karşı doğal bir tepkidir. Bu tepkinin her aşamasında görevli olan, sahada uygulayıcı olan hemen herkese karşı milletçe bir minnet borcumuz vardır.
Türkiye’nin Suriye siyasetini “mezhebi bir tutumla” açıklamak mümkün değildir. Mezhebi sınırlamalar Türkiye için bir küçülmedir, daralmadır. İran’ın dünyanın her tarafında mezhebi bağnazlıkla geliştirdiği eylemlere bakılarak, benzeri bir siyasetin Türkiye tarafından daha güçlü ve etkili bir şekilde yapılabileceği öngörüleri yanlıştır ve haksızdır.
Bir defa İran’ın Irak, Suriye vb yerlerde ki mezhep fanatizmine dayalı işgal v saldırılarını İran’ın gücü ile açıklamak onunla sınırlandırmak inandırıcı değildir. ABD, İsrail, AB ve Rusya gibi ülkelerin doğrudan ya da dolaylı katkıları olmaksızın İran’ın bu işgallerini yayabilmesi mümkün değildir. İslam dünyasını mezhebi anlamda parçalayacak, bitmeyecek savaşların sürmesini sağlayacak tek unsur güçlendirilmiş bir İran’dır. Hatırlanmalıdır ki sekiz yıllık savaşta Irak’a karşı hiçbir üstünlük elde edemeyen İran, tek kurşun atmadan Irak’a ABD ile birlikte ortak olmuştur. ABD, İran’ın önünü açmıştır. Yecüc Mecüc kavminin Seddi aşıp yeryüzünde fitne ve fesat yayması gibi İran/Fars kavmi de ABD’nin önünü açması ile birlikte Arap dünyasının altını üstüne getirmeye çalışmaktadır.
İki yüz milyonluk düşman Araplarla çevrili olan İsrail’e karşı durabilecek bir Arap ülkesi kalmamıştır. ABD, İran, işgalleri yayılmacılığı Arapları tek kelimeyle perişan etmiştir. Bu sonucun yakın ve uzun vadede İsrail’in işlerini kolaylaştırdığı açıktır.
İçi boşaltılmış, asli anlamından soyutlanarak hurafelerle malül hale getirilmiş bir ehli sünnet fanatizmi Türkiye için yolu olabilir mi? “Dünya Müslümanlarının yüzde yirmisi Şii’dir İran bunlara dayanarak Arap dünyasının yarısını işgal ettiğine göre, dünya Müslümanlarının yüzde sekseni Sünni iken ve onların gözbebeği olan Türkiye bu devasa kitleye dayanarak hem Fars işgallerini önleyebilir hem de küresel bir güç haline gelebilir” söylemi temelsizdir, gerçekçi değildir. Bu temelsiz söylemle, “Türkiye, küresel güç olmak için dikkatini Suriye’den önce Balkanlara tahsis etmelidir” söylemi de hayal değeri taşımaktan bile uzaktır.
İç sorunların çözemeyen yada sürdürülebilir bir seviyeye indiremeyen bir Türkiye nasıl küresel güç olabilir? 910 km’lik sınır hattına yerleşmiş, küresel güçlerin himayesi ile azgınlığını ve şımarıklığını arttırmış bir terör örgütünün ağırlığını Suriye’ye taşıma çabası bile Türkiye için önceliğin Suriye olması icap ettiğini göstermez mi?
Coğrafya kaderdir ve Türkiye coğrafyası nedeniyle önceliğini Suriye’ye vermek zorunda kalmıştır. Hal böyle iken mezhep fanatizmine ayarlı bir Türkiye, küresel güçlerden İran’ın gördüğü bir desteği değil tam aksine büyük engelleri, saldırıları görmesi kuvvetle muhtemeldir. Mezhep fanatizmi Türkiye’yi içerde ve dışarıda küçültür. Fars/ABD ve Rus işgallerine engel olmak için sorun arttıran mezhebi fanatizmden uzak durmak icap eder. Dünün FETÖ meddahların günümüzde ehli sünnet adına Türkiye’ye ayar verme çabaları ve bağnazlık telkinleri Türkiye için yepyeni sorunlardan başka bir sonuca götürmeyecektir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Selami Saygın
Mezhep bağnazlığı Türkiye'yi küçültür
Türkiye’nin Suriye siyaseti “Araplar için savaşmak” olmadığı gibi, “küresel güç” olma hevesi ile de açıklanamaz. Hatırlanmalıdır ki Türkiye’nin kırk yıldan beri mücadele ettiği PKK terör örgütü, görülmemiş ölçüde uluslar arası desteğe boğulduğu bir dönemde Suriye’nin kuzeyini işgal ederek oradan Türkiye’yi kuşatma derdindedir. Bu kuşatmaya yurt içinden de önemli bir desteğin olduğu açıktır.
Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi geç olduğu için eleştirilebilir, 2016 yerine iki yıl üç yıl önceden müdahale etseydi şartlar daha iyi olurdu vb söylenebilir. Ancak bu gecikmenin yol açtığı bir eleştiri hakkının ötesinde Türkiye’nin Suriye siyasetini eleştirmek büyük bir yanlıştır. Orada olup bitenleri anlamama çabasıdır.
Suriye’de askeri güç bulunduran ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, hatta İran gibi ülkelerin hiç birisi Suriye’ye komşu değildir. Bu ülkelerde neredeyse hiç Suriyeli mülteci de yoktur. Suriye’nin bölünmesi, savaşın birkaç yıl daha uzaması doğrudan adı geçen bu ülkeleri hiçbir şekilde etkilemeyecektir.
Suriye, Türkiye’nin 910 km uzunluğunda sınır komşusudur. Suriye’de yaşayan Arap, Kürt ve Türkmenlerin din ve soydaşları Türkiye halkını oluşturmaktadır. Suriye’de ki iç savaşın insani tarafının yanında, sınırın hemen öbür tarafında yüz binlerin katledildiği bir savaşta, bu katliamlara kayıtsız ilgisiz kalmak öncelikle insani değildir. Türkiye’de ki halkın Suriye tarafında ki uzantısından başka bir şey olmayan Suriye halkına yönelen her saldırı aynı zamanda Türkiye’de halka karşı yapılmış sayılır.
Küresel güçler marifetiyle PKK’nın Türkiye’ye güney komşusu yapılma çabasına Türkiye’nin seyirci kalmasını telkin edenler cehaletlerinin yanında bir akıl tutulması içinde olmalıdırlar. Bu yüzden Türkiye’nin Suriye siyaseti yerinde bir tespitle bir beka sorununa karşı doğal bir tepkidir. Bu tepkinin her aşamasında görevli olan, sahada uygulayıcı olan hemen herkese karşı milletçe bir minnet borcumuz vardır.
Türkiye’nin Suriye siyasetini “mezhebi bir tutumla” açıklamak mümkün değildir. Mezhebi sınırlamalar Türkiye için bir küçülmedir, daralmadır. İran’ın dünyanın her tarafında mezhebi bağnazlıkla geliştirdiği eylemlere bakılarak, benzeri bir siyasetin Türkiye tarafından daha güçlü ve etkili bir şekilde yapılabileceği öngörüleri yanlıştır ve haksızdır.
Bir defa İran’ın Irak, Suriye vb yerlerde ki mezhep fanatizmine dayalı işgal v saldırılarını İran’ın gücü ile açıklamak onunla sınırlandırmak inandırıcı değildir. ABD, İsrail, AB ve Rusya gibi ülkelerin doğrudan ya da dolaylı katkıları olmaksızın İran’ın bu işgallerini yayabilmesi mümkün değildir. İslam dünyasını mezhebi anlamda parçalayacak, bitmeyecek savaşların sürmesini sağlayacak tek unsur güçlendirilmiş bir İran’dır. Hatırlanmalıdır ki sekiz yıllık savaşta Irak’a karşı hiçbir üstünlük elde edemeyen İran, tek kurşun atmadan Irak’a ABD ile birlikte ortak olmuştur. ABD, İran’ın önünü açmıştır. Yecüc Mecüc kavminin Seddi aşıp yeryüzünde fitne ve fesat yayması gibi İran/Fars kavmi de ABD’nin önünü açması ile birlikte Arap dünyasının altını üstüne getirmeye çalışmaktadır.
İki yüz milyonluk düşman Araplarla çevrili olan İsrail’e karşı durabilecek bir Arap ülkesi kalmamıştır. ABD, İran, işgalleri yayılmacılığı Arapları tek kelimeyle perişan etmiştir. Bu sonucun yakın ve uzun vadede İsrail’in işlerini kolaylaştırdığı açıktır.
İçi boşaltılmış, asli anlamından soyutlanarak hurafelerle malül hale getirilmiş bir ehli sünnet fanatizmi Türkiye için yolu olabilir mi? “Dünya Müslümanlarının yüzde yirmisi Şii’dir İran bunlara dayanarak Arap dünyasının yarısını işgal ettiğine göre, dünya Müslümanlarının yüzde sekseni Sünni iken ve onların gözbebeği olan Türkiye bu devasa kitleye dayanarak hem Fars işgallerini önleyebilir hem de küresel bir güç haline gelebilir” söylemi temelsizdir, gerçekçi değildir. Bu temelsiz söylemle, “Türkiye, küresel güç olmak için dikkatini Suriye’den önce Balkanlara tahsis etmelidir” söylemi de hayal değeri taşımaktan bile uzaktır.
İç sorunların çözemeyen yada sürdürülebilir bir seviyeye indiremeyen bir Türkiye nasıl küresel güç olabilir? 910 km’lik sınır hattına yerleşmiş, küresel güçlerin himayesi ile azgınlığını ve şımarıklığını arttırmış bir terör örgütünün ağırlığını Suriye’ye taşıma çabası bile Türkiye için önceliğin Suriye olması icap ettiğini göstermez mi?
Coğrafya kaderdir ve Türkiye coğrafyası nedeniyle önceliğini Suriye’ye vermek zorunda kalmıştır. Hal böyle iken mezhep fanatizmine ayarlı bir Türkiye, küresel güçlerden İran’ın gördüğü bir desteği değil tam aksine büyük engelleri, saldırıları görmesi kuvvetle muhtemeldir. Mezhep fanatizmi Türkiye’yi içerde ve dışarıda küçültür. Fars/ABD ve Rus işgallerine engel olmak için sorun arttıran mezhebi fanatizmden uzak durmak icap eder. Dünün FETÖ meddahların günümüzde ehli sünnet adına Türkiye’ye ayar verme çabaları ve bağnazlık telkinleri Türkiye için yepyeni sorunlardan başka bir sonuca götürmeyecektir.