Sakarya Savaşından önce Türk tarafı büyük bir hezimet yaşamış, devlet zoruyla şan sahibi yapılan İnönü sayesinde, Ankara/Polatlı’ya kadar çekilmiştir. Bir hafta içinde Afyon-Bilecik-Eskişehir ve Kütahya gibi dört ili, Yunanlılar işgal etmiştir. 10 Kasım 1920’den beri Batı Cephesi komutanı İsmet İnönü için hayali zafer hikayeleri icat edenler, bu dört ilin nasıl kaybedildiğini İsmet İnönü’ye hiç sormamıştır. Kemal Paşa ise cepheye gitmek için önce başkomutan yapılmasını, sonra TBMM’nin yetkilerinin kendisine devredilmesini, gazi ve mareşal unvanı ile birlikte “Dört milyon liranın” verilmesini istemiştir.
Üstelik muhaliflerin başkomutanlık tekliflerini ise aşırı kuşkuları nedeniyle, kendisine karşı siyasi bir komplo diye nitelendirmiştir. Ankara’daki mecliste Kemal Paşa muhalifleri, O’nun cepheye gitmesini bir çare olarak görmüşken, meclisin yetkilerini istemesini de “abartılı” bularak çelişkili davranmışlardır.
Dünyanın hiçbir yerinde, cepheye gönderilmek istenilen bir komutan, böyle bir şart ileri sürmemiştir. Bunun için George Washington’u hatırlamak öğretici olabilir. Çünkü Washington, 1776’da başkomutan yapıldığında, cepheye gitmek için o tarihteki Amerikan Kongresi yetkileri ile birlikte kendisine yeni askeri unvanların verilmesini istememiştir. Ülkenin, halkın kendisine ihtiyaç duyduğu bir komutanın, kendisine meclisin ve hükümetin yetkisinin verilmesini istediği bir örnek, Kemal Paşa’dan başka dünyada yoktur.
5 Ağustos 1921’de çıkarılan başkomutanlık yasası ile birlikte TBMM yetkilerini bir kişiye, Kemal Paşa’ya devretmiştir. Bu tarihten sonra Kemal Paşa’nın ağzından çıkan her söz, TBMM kararı, yani kanun sayılmıştır. Padişahların bile böyle bir yetkileri yoktur. Bundan sonra TBMM’nin adı var, kendisi yoktur. Çünkü kararları Kemal Paşa tek başına kimseye sormadan ve kimseye hesap vermeden almıştır. Başkomutanlık yasası, aynı zamanda Türkiye’de tek parti/tek adam yönetiminin de başlangıcıdır. Tek başına yasama yetkisine sahip olan, verdiği kararların TBMM kararı sayıldığı bir komutan örneği, dünyada yoktur.
Başkomutan Kemal Paşa, Sakarya Savaşı için cepheye gittiğinde Polatlı’da 13 Ağustos 1921’de attan düşüp kaburgalarını kırmıştır. Tedavi için Ankara’ya geri getirilmiştir. Ankara’da ne kadar kaldığı, tedavisinin ne kadar sürdüğünü her nasılsa geçiştirilmektedir. Bir çeşit devlet karartması uygulanmaktadır. Ancak her hal ve şartta Ağustos ayının sonuna kadar Kemal Paşa Ankara’da kalmıştır. Sakarya Savaşının en çetin günlerinde başkomutan cephede değil Ankara’da tedavi olmaktadır. Hatta Halide Edip Adıvar’ın iddiasına göre (Türk’ün Ateşle İmtihanı) Kemal Paşa, Sakarya Savaşına bu yüzden katılmamıştır.
Karabekir, Kemal Paşa’nın (Polatlı’da bulunduğunu), Sakarya Savaşında 22 Ağustos 1921’de geri çekilme emrini verdiğini ancak Fevzi Paşa’nın bu emri birliklere tebliğ ettirmeyerek mutlak bir yenilgiden Türk tarafını kurtardığını ileri sürmüştür. (İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul 1990, s.315)
Benzersiz, emsalsiz yetkilerin sahibi olan Kemal Paşa, Sakarya Savaşında Türkiye’ye ne kazandırmıştır? Polatlı ilçesine kadar gelmiş olan işgalci Yunanlılardan kaç il, kaç ilçe ve kaç köyü geri almıştır? Ne bir il ne de bir ilçeyi geri alamadığı gibi bir köyü bile işgalden kurtaramamıştır. Sakarya Savaşı, bırakın vatan kurtaran savaş olmasını, bir köyü kurtaran savaş bile değildir. Sakarya Savaşı, iktidarı yalnızca bir kişiye vermenin, iktidarı bir kişiye tahsis etmenin bahanesi olmuştur. Çünkü Kemal Paşa, üç aylığına, başkomutanlık yasası ile kendisine verilmiş olan yetkileri, ömür boyu kullanmış ancak resmi olarak 1927’den sonra bırakmamıştır.
“1683’te II. Viyana kuşatmasından sonra başlayan geri çekilmenin ancak Sakarya Savaşı ile durdurulabildiği” gibi bir edebiyat akımı yüzyıldan beri bilinmektedir. Bunun hikayesi çok uzun olmakla birlikte Temmuz 1913’te II. Balkan Savaşında Edirne-Tekirdağ-Kırklareli’nin işgalden kurtarılması bile Sakarya Savaşı etrafında başlatılan edebiyatın, büyük bir başarı hikayesine duyulan ihtiyaçtan dolayı icat edildiğinin örneği olarak hatırlanmalıdır.
Ancak savaş Türkiye’ye “bir gazi, bir mareşal” kazandırmıştır. Savaştan önce tuğgeneral olan Kemal Paşa, savaştan sonra dört rütbe atlatılarak mareşal yapılmıştır. Bir köyü bile geri alamadan mareşal ilan edilen dünyada bir benzeri örnek te yoktur. Mareşal unvanı da paşa için yeterli sayılmamış, bir de kendisine “gazi” denilmiştir. Kur’an’da (Al-i İmran 3/156) geçen gazi kelimesini Kemal Paşa’nın unvan diye alması ve ömür boyu kullanması da önemli bir çelişkidir.
Soyadı kanunu (1934) ile birlikte dini unvanların ad olarak alınması, kullanılması yasaklanmıştır. Ancak her şeyin bir istisnası olur kuralı bu konuda da kendini göstermiş, Kemal Paşa yüzyıldan beri bu kanuna rağmen gazi diye anılmaktadır.
Kemal Paşa’dan başka gazi unvanı verilen kimse yoktur. Milli Mücadeleyi zaten Kemal Paşa tek başına yaptığı, tek başına savaştığı için gazi unvanı da yalnızca ona tahsis edilmiştir!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Selami Saygın
SAKARYA SAVAŞI EDEBİYATI
Sakarya Savaşından önce Türk tarafı büyük bir hezimet yaşamış, devlet zoruyla şan sahibi yapılan İnönü sayesinde, Ankara/Polatlı’ya kadar çekilmiştir. Bir hafta içinde Afyon-Bilecik-Eskişehir ve Kütahya gibi dört ili, Yunanlılar işgal etmiştir. 10 Kasım 1920’den beri Batı Cephesi komutanı İsmet İnönü için hayali zafer hikayeleri icat edenler, bu dört ilin nasıl kaybedildiğini İsmet İnönü’ye hiç sormamıştır. Kemal Paşa ise cepheye gitmek için önce başkomutan yapılmasını, sonra TBMM’nin yetkilerinin kendisine devredilmesini, gazi ve mareşal unvanı ile birlikte “Dört milyon liranın” verilmesini istemiştir.
Üstelik muhaliflerin başkomutanlık tekliflerini ise aşırı kuşkuları nedeniyle, kendisine karşı siyasi bir komplo diye nitelendirmiştir. Ankara’daki mecliste Kemal Paşa muhalifleri, O’nun cepheye gitmesini bir çare olarak görmüşken, meclisin yetkilerini istemesini de “abartılı” bularak çelişkili davranmışlardır.
Dünyanın hiçbir yerinde, cepheye gönderilmek istenilen bir komutan, böyle bir şart ileri sürmemiştir. Bunun için George Washington’u hatırlamak öğretici olabilir. Çünkü Washington, 1776’da başkomutan yapıldığında, cepheye gitmek için o tarihteki Amerikan Kongresi yetkileri ile birlikte kendisine yeni askeri unvanların verilmesini istememiştir. Ülkenin, halkın kendisine ihtiyaç duyduğu bir komutanın, kendisine meclisin ve hükümetin yetkisinin verilmesini istediği bir örnek, Kemal Paşa’dan başka dünyada yoktur.
5 Ağustos 1921’de çıkarılan başkomutanlık yasası ile birlikte TBMM yetkilerini bir kişiye, Kemal Paşa’ya devretmiştir. Bu tarihten sonra Kemal Paşa’nın ağzından çıkan her söz, TBMM kararı, yani kanun sayılmıştır. Padişahların bile böyle bir yetkileri yoktur. Bundan sonra TBMM’nin adı var, kendisi yoktur. Çünkü kararları Kemal Paşa tek başına kimseye sormadan ve kimseye hesap vermeden almıştır. Başkomutanlık yasası, aynı zamanda Türkiye’de tek parti/tek adam yönetiminin de başlangıcıdır. Tek başına yasama yetkisine sahip olan, verdiği kararların TBMM kararı sayıldığı bir komutan örneği, dünyada yoktur.
Başkomutan Kemal Paşa, Sakarya Savaşı için cepheye gittiğinde Polatlı’da 13 Ağustos 1921’de attan düşüp kaburgalarını kırmıştır. Tedavi için Ankara’ya geri getirilmiştir. Ankara’da ne kadar kaldığı, tedavisinin ne kadar sürdüğünü her nasılsa geçiştirilmektedir. Bir çeşit devlet karartması uygulanmaktadır. Ancak her hal ve şartta Ağustos ayının sonuna kadar Kemal Paşa Ankara’da kalmıştır. Sakarya Savaşının en çetin günlerinde başkomutan cephede değil Ankara’da tedavi olmaktadır. Hatta Halide Edip Adıvar’ın iddiasına göre (Türk’ün Ateşle İmtihanı) Kemal Paşa, Sakarya Savaşına bu yüzden katılmamıştır.
Karabekir, Kemal Paşa’nın (Polatlı’da bulunduğunu), Sakarya Savaşında 22 Ağustos 1921’de geri çekilme emrini verdiğini ancak Fevzi Paşa’nın bu emri birliklere tebliğ ettirmeyerek mutlak bir yenilgiden Türk tarafını kurtardığını ileri sürmüştür. (İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul 1990, s.315)
Benzersiz, emsalsiz yetkilerin sahibi olan Kemal Paşa, Sakarya Savaşında Türkiye’ye ne kazandırmıştır? Polatlı ilçesine kadar gelmiş olan işgalci Yunanlılardan kaç il, kaç ilçe ve kaç köyü geri almıştır? Ne bir il ne de bir ilçeyi geri alamadığı gibi bir köyü bile işgalden kurtaramamıştır. Sakarya Savaşı, bırakın vatan kurtaran savaş olmasını, bir köyü kurtaran savaş bile değildir. Sakarya Savaşı, iktidarı yalnızca bir kişiye vermenin, iktidarı bir kişiye tahsis etmenin bahanesi olmuştur. Çünkü Kemal Paşa, üç aylığına, başkomutanlık yasası ile kendisine verilmiş olan yetkileri, ömür boyu kullanmış ancak resmi olarak 1927’den sonra bırakmamıştır.
“1683’te II. Viyana kuşatmasından sonra başlayan geri çekilmenin ancak Sakarya Savaşı ile durdurulabildiği” gibi bir edebiyat akımı yüzyıldan beri bilinmektedir. Bunun hikayesi çok uzun olmakla birlikte Temmuz 1913’te II. Balkan Savaşında Edirne-Tekirdağ-Kırklareli’nin işgalden kurtarılması bile Sakarya Savaşı etrafında başlatılan edebiyatın, büyük bir başarı hikayesine duyulan ihtiyaçtan dolayı icat edildiğinin örneği olarak hatırlanmalıdır.
Ancak savaş Türkiye’ye “bir gazi, bir mareşal” kazandırmıştır. Savaştan önce tuğgeneral olan Kemal Paşa, savaştan sonra dört rütbe atlatılarak mareşal yapılmıştır. Bir köyü bile geri alamadan mareşal ilan edilen dünyada bir benzeri örnek te yoktur. Mareşal unvanı da paşa için yeterli sayılmamış, bir de kendisine “gazi” denilmiştir. Kur’an’da (Al-i İmran 3/156) geçen gazi kelimesini Kemal Paşa’nın unvan diye alması ve ömür boyu kullanması da önemli bir çelişkidir.
Soyadı kanunu (1934) ile birlikte dini unvanların ad olarak alınması, kullanılması yasaklanmıştır. Ancak her şeyin bir istisnası olur kuralı bu konuda da kendini göstermiş, Kemal Paşa yüzyıldan beri bu kanuna rağmen gazi diye anılmaktadır.
Kemal Paşa’dan başka gazi unvanı verilen kimse yoktur. Milli Mücadeleyi zaten Kemal Paşa tek başına yaptığı, tek başına savaştığı için gazi unvanı da yalnızca ona tahsis edilmiştir!