SON DAKİKA
Hava Durumu

Seçimle gelenler seçimle gitmelidir

Yazının Giriş Tarihi: 15.11.2017 21:41
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.11.2017 21:41
 

Yönetme hakkının kime nasıl intikal edeceği insanlığın en eski sorunlarından birisidir. Bu intikal için tarihte insanoğlu pek çok badireler atlatmış ve bedeller ödemiştir. Bu gün ulaşılan sonuç ise aslında insanoğlunun ortak eseridir. Hemen her topluluğun az çok bu sonuçta payı vardır.

Yönetme hakkını güç sahipleri daima kendilerinin doğal hakkı gibi görmüşler bu görüşe itiraz etmeyi de en büyük ayıp hatta suç bilmişlerdir. Bu da zamanla yönetenlerle yönetilenlerin arasında ciddi sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Elbette sorun sadece yönetme hakkının kime nasıl intikal edeceğinden ibaret değildir. Ne ile ve nasıl yöneteceği de sorunun ayrılmaz ve doğal bir parçasıdır.

Yönetme hakkının nasıl intikal edeceği ve bu hakkı devralanların bu hakkı nasıl kullanacakları, hayatın doğal akışı içinde ele alındığında bir sorun yaşanmadığı gibi aksine var olan sorunların çözümünde de kolaylaştırıcı bir iklimin oluşumunu temin etmiştir. Yönetme hakkını, halkın hakkı bilmek ve bu hakkın kime nasıl devredileceğini de yine halkın hakları arasında bilinmesi bu konu etrafında ortaya çıkan kavgaları engellemiş ve ülke sorunlarının da çözümünü mümkün hale getirmiştir.

Ciddi sorunlarla boğuşan ülkelerde yönetme hakkı hala bir sorun olarak görülmeye devam edilirken, sorunlarını büyük ölçüde çözmüş ve refah içinde yaşamakta olan toplumlarda ise yönetme hakkının intikali ya da kullanılması sorun olmaktan temelli olarak çıkmıştır. Demokrasi idarelerinin bu sonucun ortaya çıkmasında ki etkisini, payını da teslim etmek icap eder.

Kavram olarak milli egemenliğin en çok konuşulduğu ülkelerden birisi olan Türkiye’de, bu egemenliğin kullanılması önemli sorunlar arasında varlığını sürdürmektedir. Binlerce yıllık geçmişi, milli egemenlik kavramı hatırına yok sayanlar, sıra bu egemenliğin kullanılmasına gelince yok saydıkları geçmişi tekrarlamaktan kaçınmamışlardır.

1923 sonrası Türkiye’sinde halkın doğruyu ayırt edecek bir olgunluktan uzak görülmesi onun bir vasi bir kurtarıcı tarafından kollanıp gözetilmesi gibi garip iddialara da zemin hazırlamıştır. Aslında halkın bir vasiye bir kurtarıcıya muhtaç olduğu tezi sömürgecilere aittir. Sömürgeciler de işgal ettikleri ülkeleri bu gerekçeyle işgal etmiş oraların halkı “kendi kendilerini yönetebilir duruma gelinceye kadar” oraları yönetmişlerdi. Hatta bu yönetme işini de bir çeşit insanlık görevi saymak gibi beyaz şımarıklığı ile açıklamışlardı. İlginçtir ki o beyaz şımarıklığının yerli mümessilleri de kendi toplumlarına karşı aynı gözle bakmışlar, halkı kendi menfaatinin nerede olduğunu tayin etmekten aciz bildiklerinden dolayı da kurtarıcı olarak gördüklerini yüceltme yarışına girerek varlıklarını onun varlığı ile açıklamaya, varlıkları için ömür boyu ona karşı borçlu olduklarını tekrarlamışlardır.

Bu sorunlu tutum elbette doğal bir tepkiyle karşılanmış, kimsenin halka karşı bir vasi bir kurtarıcı rolüne ihtiyaç olmadığını, halkın kendisi için faydayı zararı bilen medeni bir topluluk olduğunu bütün sorunun ise halkın bu medeni haklarının üzerindeki baskının kaldırılıp kaldırılmamasından ibaret olduğu tezi ortaya çıkmış hızla güçlenmiştir.

Ak Parti ve onun öncülleri olan siyasi akımların ittifak ettikleri temel tez aslında bundan ibarettir. “Halk kendisi için gerekli olanı seçip karar verecek bir olgunluktadır, onun seçme ve yaşama hakkına müdahale kısıtlama olmamalıdır, kimsenin böyle bir müdahale de hakkı yoktur.” Bu tezi suçlu gören taraf ise zaten “halkı, cahil çoğunluk” bildiğinden onun seçtiklerine karşı da hiç saygı duymamıştır. Askeri darbelerle devrilen iktidarları aşağılamak için yapılanlar, söylenenler hep bu mantığın sonucudur. Yabancı işgalci bir düşmana yapılamayacakların tümü fazlası ile halkın seçtiklerine karşı fütursuzca yapılmıştır.

Buna karşılık Ak Parti ve öncülleri olanlar daima özgür seçimi, halkın seçme hakkını savunmuştur. 1930’da CHP’ye ve onun baskıcı yönetimine rağmen, istifa edeceksin diye tehdit edilmesine karşılık, istifa etmeyen dönemin Samsun Belediye Başkanı Boşnakzade Ahmet Bey ise “istifa edersem halkın bana verdiği oylara, onun iradesine karşı saygısızlık etmiş olurum, seçimi iptal edin ya da resen beni görevden alın” dediği için yeri doldurulmaz bir kahraman olarak hep gıpta ile anılmıştır. Ak Parti ve onun öncülleri olan siyasi akımların önemli kahramanlarından birisi olmuştur.

Şimdi Ak Parti’den seçilmiş olan yerel yöneticilerin istifa ettirilmeleri bu geleneğe temelden aykırıdır. Bu istifa ettirilen yöneticilerin, çok iyi işler yaptıklarından, çok başarılı olduklarından, yerleri doldurulamaz olduklarından değildir. En az iki defa seçilmeleri sağlanan bu kişilerin seçime bir yıl kalmışken şimdi idari ve adli bir soruşturma olmaksızın istifa ettirilmeleri bu mahallenin siyasi tezlerine de geleneğine de aykırıdır. Seçimle gelenler seçimle gitmelidirler.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.