Diyarbakır Valisi Ali İhsan Su idaresindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Diyarbakır Elazığ yolunu bağlayan çevre yoluna, “Şeyh Said Caddesi” adının verildiğini ilan etti. Diyarbakır Belediyesinin bu kararı, Şeyh Said’in yeniden siyasi bir tartışma konusu haline getirmiştir.
Şeyh Said, 13 Şubat 1925’te Diyarbakır Dicle (eski adı Piran) bir isyana öncülük etmiş, 29 Haziran 1925’te Diyarbakır’da idam edilmiştir. Şeyh Said, Ankara’da CHP hükümetlerinin İslam dışı uygulamalarına tepki gösterdiğini bölücü amacının olmadığını ileri sürmüştür. Bu makalenin hacmi Şeyh Said İsyanının niteliklerini enine boyuna açıklamaya elverişli değildir.
Şeyh Said İsyanını bazı çevrelerin “kıyam” diye adlandırması, isyanın niteliğini değiştirmez. Kıyamın Türkçesi ayaklanma demektir. İsyan da aşağı yukarı aynı anlamdadır. Tarihte kalmış bu olayı, şöyle olsaydı böyle olurdu, hayır böyle olsaydı öyle olurdu gibi yeniden kurgulamak anlamsızdır. İsyanın sebepleri, hazırlayıcıları elbette önemlidir. Konuyu anlamak için o sebeplere de öncülere de bakmak gerekir. Ancak isyandan geriye ne kalmıştır? İşin bu tarafı ister istemez daha önemlidir. Bu isyanın sonunda binlerce insan ölmüştür. Binlerce aile büyük bir mağduriyet yaşamıştır. Şeyh Said büyük bir yanlış yapmıştır. Kendi hayatıyla bu yanlışın bedelini ödemiş ise de binlerce insanın da ölümüne bir o kadar ailenin de mağduriyetine hatta mazlumiyetine sebep olmuştur.
CHP Hükümetinin bu isyan öncesinde ve sonrasında çok sayıda siyasi, idari yanlışı vardır. İsyanın ortaya çıkmasında o yanlışların da payı vardır. Ancak her şeyi CHP hükümetinin yanlışları ile açıklamak ta gerçekçi değildir. Şeyh Said ve yakın çevresi İslami bir idare peşinde olmakla birlikte o İslami idare amacı Türkiye’nin tamamını değil Doğu bölgesinde meskun olan Kırmançları ve Zazaları kapsamaktaydı.
Aradan yüzyıl geçmesine rağmen daha çok Sünni Zazalar için Şeyh Said çok önemli bir isim olma özelliğini korumaktadır. Kabul edilmelidir ki halen seveni sayanı çoktur. İsyan nedeniyle toplumun bir kesimi halen kendini mağdur saymaktadır. Şunu da teslim etmek gerekir ki mağduriyet tek taraflı değildir. Çatışmalarda öldürülen askerler, polisler hesaba katıldığında olayın tamamı görülür.
Diyarbakır Belediyesi çözüm süreci denilen zamanda (2014’te), Şeyh Said’in idam edildiği Dağkapı meydanını “Şeyh Said Meydanı” diye adlandırmış ancak 2019’da Şeyh Said Meydanı tabelası belediye tarafından indirilerek bu adlandırma iptal edilmiştir. Şimdi bu meydan adlandırmasından sonra bu sefer de “Şeyh Said Caddesi” adı ortaya çıkmıştır.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı unvanını/yetkilerini de taşıyan Vali Ali İhsan Su’nun bir sabah aklına böyle bir fikir gelmesiyle bu işi yapmış olabileceği ihtimali inandırıcı değildir. Bunun siyasi bir tarafı vardır ve o siyasi taraf için akla gelen tek isim Ak Parti’dir.
Ak Partili merkez ve yerel yöneticileri, Şeyh Said’in bazı toplum kesimlerindeki itibarını, özellikle yerel seçimler esnasında önemli görebilirler. Ancak her şey bir seçimi kazanmaktan ya da kaybetmekten ibaret değildir. Siyasi tutarlılık ya da ilkeli tutum Türkiye’nin geleceği için daha önemlidir.
Ak Partili merkezi ve yerel yöneticiler seçim kazanma isteğinden öteye hala Şeyh Said’i seven sayan toplum kesimi ile yakınlık kurmak istiyorsa bunun yolu meydanlara, caddelere Şeyh Said adını vermekten geçmez. Toplumun bir kesimi için Şeyh Said adı saygı değer olsa bile diğer kesimleri için böyle değildir.
Ak Parti idaresi Şeyh Said için icat edilmiş olan, İngilizler hesabına isyan ettiği, İngilizlerden yardım aldığı gibi yalanları ders kitaplarından çıkarabilir. Bu isyanın, gerçeğe sadık kalarak ders kitaplarında yer almasını temin edebilir. Şeyh Said’in mezarı nerededir? İsyan ettiği için yargılanıp idam edilen birisinin mezarını saklamanın dünyada bir örneği yoktur. İnsanlık dışı bir uygulamadır.
Şeyh Said vb kimselerin mezarlarının gizlenmesi, “türbe yeri olmasının engellenmesi” gibi ıvır zıvır bir sebeple açıklanamaz. İnsanlar hangi mezarı ziyaret edip edemeyeceğine kendisi karar verir. Özgür ülkelerde durum böyledir. Yoksa CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın mezarını, özellikle öğrencileri her mevsimde taşıyarak, rakipsiz en büyük ziyaret yeri, türbesi haline getirmek bir devlet yönetiminin görevi, işi değildir. Bunun da dünyada bir örneği yoktur.
22 Yıldan beri tarih dersi kitaplarında Şeyh Said İsyanı vb konulardaki hayali anlatımlarda en küçük bir değişiklik yapmayan Ak Parti idaresini temsil eden yerel makamların durup dururken meydanlara caddelere Şeyh Said adını vermesi önemli bir yanlıştır. Ders kitaplarında ki hayali bilgileri düzeltmek elbette yerel yöneticilerin yetkisinde değildir. Ancak merkezi yönetimin onayını isteyerek Şeyh Said’in mezar yerini ailesine, sevenlerine gösterebilir.
KAYNAKÇA
Abdülmelik Fırat, Fırat Mahzun Akar, İstanbul 1996.
Metin Toker, Şeyh Said İsyanı, İstanbul 2015.
Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi, İstanbul 2003.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Selami Saygın
Şeyh Said Caddesi
Diyarbakır Valisi Ali İhsan Su idaresindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Diyarbakır Elazığ yolunu bağlayan çevre yoluna, “Şeyh Said Caddesi” adının verildiğini ilan etti. Diyarbakır Belediyesinin bu kararı, Şeyh Said’in yeniden siyasi bir tartışma konusu haline getirmiştir.
Şeyh Said, 13 Şubat 1925’te Diyarbakır Dicle (eski adı Piran) bir isyana öncülük etmiş, 29 Haziran 1925’te Diyarbakır’da idam edilmiştir. Şeyh Said, Ankara’da CHP hükümetlerinin İslam dışı uygulamalarına tepki gösterdiğini bölücü amacının olmadığını ileri sürmüştür. Bu makalenin hacmi Şeyh Said İsyanının niteliklerini enine boyuna açıklamaya elverişli değildir.
Şeyh Said İsyanını bazı çevrelerin “kıyam” diye adlandırması, isyanın niteliğini değiştirmez. Kıyamın Türkçesi ayaklanma demektir. İsyan da aşağı yukarı aynı anlamdadır. Tarihte kalmış bu olayı, şöyle olsaydı böyle olurdu, hayır böyle olsaydı öyle olurdu gibi yeniden kurgulamak anlamsızdır. İsyanın sebepleri, hazırlayıcıları elbette önemlidir. Konuyu anlamak için o sebeplere de öncülere de bakmak gerekir. Ancak isyandan geriye ne kalmıştır? İşin bu tarafı ister istemez daha önemlidir. Bu isyanın sonunda binlerce insan ölmüştür. Binlerce aile büyük bir mağduriyet yaşamıştır. Şeyh Said büyük bir yanlış yapmıştır. Kendi hayatıyla bu yanlışın bedelini ödemiş ise de binlerce insanın da ölümüne bir o kadar ailenin de mağduriyetine hatta mazlumiyetine sebep olmuştur.
CHP Hükümetinin bu isyan öncesinde ve sonrasında çok sayıda siyasi, idari yanlışı vardır. İsyanın ortaya çıkmasında o yanlışların da payı vardır. Ancak her şeyi CHP hükümetinin yanlışları ile açıklamak ta gerçekçi değildir. Şeyh Said ve yakın çevresi İslami bir idare peşinde olmakla birlikte o İslami idare amacı Türkiye’nin tamamını değil Doğu bölgesinde meskun olan Kırmançları ve Zazaları kapsamaktaydı.
Aradan yüzyıl geçmesine rağmen daha çok Sünni Zazalar için Şeyh Said çok önemli bir isim olma özelliğini korumaktadır. Kabul edilmelidir ki halen seveni sayanı çoktur. İsyan nedeniyle toplumun bir kesimi halen kendini mağdur saymaktadır. Şunu da teslim etmek gerekir ki mağduriyet tek taraflı değildir. Çatışmalarda öldürülen askerler, polisler hesaba katıldığında olayın tamamı görülür.
Diyarbakır Belediyesi çözüm süreci denilen zamanda (2014’te), Şeyh Said’in idam edildiği Dağkapı meydanını “Şeyh Said Meydanı” diye adlandırmış ancak 2019’da Şeyh Said Meydanı tabelası belediye tarafından indirilerek bu adlandırma iptal edilmiştir. Şimdi bu meydan adlandırmasından sonra bu sefer de “Şeyh Said Caddesi” adı ortaya çıkmıştır.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı unvanını/yetkilerini de taşıyan Vali Ali İhsan Su’nun bir sabah aklına böyle bir fikir gelmesiyle bu işi yapmış olabileceği ihtimali inandırıcı değildir. Bunun siyasi bir tarafı vardır ve o siyasi taraf için akla gelen tek isim Ak Parti’dir.
Ak Partili merkez ve yerel yöneticileri, Şeyh Said’in bazı toplum kesimlerindeki itibarını, özellikle yerel seçimler esnasında önemli görebilirler. Ancak her şey bir seçimi kazanmaktan ya da kaybetmekten ibaret değildir. Siyasi tutarlılık ya da ilkeli tutum Türkiye’nin geleceği için daha önemlidir.
Ak Partili merkezi ve yerel yöneticiler seçim kazanma isteğinden öteye hala Şeyh Said’i seven sayan toplum kesimi ile yakınlık kurmak istiyorsa bunun yolu meydanlara, caddelere Şeyh Said adını vermekten geçmez. Toplumun bir kesimi için Şeyh Said adı saygı değer olsa bile diğer kesimleri için böyle değildir.
Ak Parti idaresi Şeyh Said için icat edilmiş olan, İngilizler hesabına isyan ettiği, İngilizlerden yardım aldığı gibi yalanları ders kitaplarından çıkarabilir. Bu isyanın, gerçeğe sadık kalarak ders kitaplarında yer almasını temin edebilir. Şeyh Said’in mezarı nerededir? İsyan ettiği için yargılanıp idam edilen birisinin mezarını saklamanın dünyada bir örneği yoktur. İnsanlık dışı bir uygulamadır.
Şeyh Said vb kimselerin mezarlarının gizlenmesi, “türbe yeri olmasının engellenmesi” gibi ıvır zıvır bir sebeple açıklanamaz. İnsanlar hangi mezarı ziyaret edip edemeyeceğine kendisi karar verir. Özgür ülkelerde durum böyledir. Yoksa CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın mezarını, özellikle öğrencileri her mevsimde taşıyarak, rakipsiz en büyük ziyaret yeri, türbesi haline getirmek bir devlet yönetiminin görevi, işi değildir. Bunun da dünyada bir örneği yoktur.
22 Yıldan beri tarih dersi kitaplarında Şeyh Said İsyanı vb konulardaki hayali anlatımlarda en küçük bir değişiklik yapmayan Ak Parti idaresini temsil eden yerel makamların durup dururken meydanlara caddelere Şeyh Said adını vermesi önemli bir yanlıştır. Ders kitaplarında ki hayali bilgileri düzeltmek elbette yerel yöneticilerin yetkisinde değildir. Ancak merkezi yönetimin onayını isteyerek Şeyh Said’in mezar yerini ailesine, sevenlerine gösterebilir.
KAYNAKÇA
Abdülmelik Fırat, Fırat Mahzun Akar, İstanbul 1996.
Metin Toker, Şeyh Said İsyanı, İstanbul 2015.
Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi, İstanbul 2003.