Her toplumun aydın kesimi, o toplumun en vasıflı zümresidir, topluma ışık olur, yol gösterirler. Rehberlik ederler. Türk aydınları bu özellikten yoksun olduğu gibi, uzun bir zamandan beri Türk halkı için, yol göstermek şöyle dursun ayak bağı olmaya, şaşırtmaya devam etmektedirler. Bu karamsar görüşü paylaşan Cemil Meriç, “Türk aydını, Batının gönüllü ajanıdır” demiştir. Şimdi bir örneğini hatırlayalım.
Arap Baharı esnasında, CB Erdoğan Başbakanlığı döneminde, 30 Eylül 2012 günü Kahire Üniversitesi’ndeki konuşmasında; “bir asırlık mahkûmiyet ve yapay sınırlar kalkıyor… bir asırlık ayrılık sona eriyor” demiştir. İşte o Arap baharını kışa çevirip, Mısır’da 3 Temmuz 2013’te tarihin en kanlı darbelerinden birisini yapan Abdülfettah Sisi’nin, toplu katliamları sebebiyle, Erdoğan Darbeci Sisi’yi şiddetle eleştirmiş ve Türkiye Mısır ilişkileri kopmuştur.
Ancak geçen on yıl içinde Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan gelişmeler ve son bir yılda Gazze’nin yaşadığı büyük felaketler bahanesiyle, Türkiye Mısır ilişkileri yeniden kurulmuş, Erdoğan’ın Şubat 2024’te Kahire’yi ziyaretinin ardından Darbeci Sisi Ağustos 2024’te Türkiye’yi ziyaret etmiş, iki ülke arasında bir dizi anlaşma imzalanmıştır.
Sisi Türkiye ziyareti esnasında, twitter hesabında: “Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin başından bu yana iki ülke arasında güçlü siyasi bağlarımız var.” Cümlelerini yazmasını Taha Akyol, on bir yıl önce Erdoğan’ın Kahire’deki konuşmasına cevap olduğunu büyük bir sevinçle ileri sürmüştür. (Karar gazetesi, 8-Eylül 2024)
Cemil Meriç’in sözü Batıya karşı söylenmişken, Mısır/Sisi konusu için hatırlanması çelişki midir? Değildir, çünkü Erdoğan’ın sözünü ettiği bir asırlık ayrılığın, aradan kaldırılmasına, geçmişinde sömürge olan ülkelerden önce, sömürgeciler (Batılılar), “Neo-Osmanlıcılık” diye tepki göstermektedirler.
Fransa’nın/İngiltere’nin hatta Rusya’nın eski sömürgeleriyle olan bağlarını, bu ülkelerde Neo-Fransacılık, Neo Britanyacılık, Neo-Rusyacılık diye mahkum eden Fransız, İngiliz, Rus aydın örneği yoktur. Ancak Osmanlı idaresindeki bazı ülkelerle, Türkiye’nin iyi ilişkilerine, Batılılar kadar hatta onlardan önce Türk aydınları “Neo-Osmanlıcılık” diye mahkum etmeye, Batılılara ihbar etmeye çalışmaktadırlar.
Halkı Müslüman olan ülkeler arasında en ileri seviyede işbirliğini savunanlar, hiçbir zaman Suriye-Mısır yeniden Türkiye’ye bağlanmalıdır, oralara bir vali tayin etmeliyiz gibi uçuk kaçık görüşler ileri sürmemişlerdir. Türkiye-Suriye arasında Antakya gibi doğrudan bir toprak anlaşmazlığı hakkında Üstad Sezai Karakoç:
Dikkat edilirse burada vurgulanan görüşte, Neo-Osmanlıcılığı aşan bir düşünce vardır. Buna rağmen Sisi vb Arap ileri gidenleri, neden “Ortak tarihimiz dememişte M. Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile başlayan iyi ilişkilerden söz etmiştir?” Bu soru elbette son derece önemlidir.
Arap milliyetçiliğinin temelinde “Bir anti Türk, anti Osmanlı” düşüncesi vardır. Mısır-Suriye vb ülkelerin ileri gidenleri bu yüzden, Osmanlı hakkında hayırhah görüş sahibi değillerdir. Buna karşılık Türk milliyetçiliğinin temelinde de “anti Arap” görüşü yok mudur? Fazlasıyla vardır. Bu yüzden Arap-Türk milliyetçileri benzeşmektedirler. Hatta Osmanlı nefreti her iki tarafın ortak görüşü diye özetlenebilir.
Buna karşılık İngiliz sömürgesi geçmişi olan Mısır için aynı Sisi, İngiliz-Mısır ilişkileri için o dönemi yok sayan cümleler sarf edebilir mi? Velev ki Sisi son bir gayretle bir cümle sarf etse İngiliz aydınları Sisi’yi takdir eder mi?
Gerçi İngiliz Kraliyetinde, Fransız Cumhuriyetinde bir kesinti yaşanmadığı için, Osmanlıyı yok sayan M. Kemal Paşa ile başlayan iyi ilişki cümleleri, İngiltere’ye, Fransa’ya karşı sarf edilemeyecektir.
Osmanlıyı ortadan kaldırmak, İngiltere, Fransa’nın olduğu gibi, Osmanlıya karşı isyan eden Şerif Hüseyin ve oğullarının da ortak görüşü olmuştur. Şaşırtıcı olan M. Kemal Paşa’nın da bu görüşe katılmasıdır. Osmanlı bunların ortak düşmanı olmuştur. Asi Arapları Şerif Hüseyin adına idare eden oğulları Abdullah (Ürdün), Faysal (Irak) kralı olduktan sonra, Kemal Paşa tarafından Ankara’da ağırlanmışlardır.
Sadece bu Asi Arap liderleri değil, Batı Anadolu’yu işgal ederek yüz binlerce masun Türk’ü katlettiren Yunan Başbakanı Venizelos bile, Ankara’da tantanalı törenlerle ağırlanmıştır.
Kemal Paşa isteseydi bile komşu ülkelerin iç işlerine karışabilir miydi? Komşu ülkeler, (Irak-Suriye gibi) İngiliz-Fransız sömürgesidir. Bu ülkelerin iç işlerine karışmak demek, İngiltere ve Fransa’nın içişlerine karışmak gibidir. Zaten Kemal Paşa bu ülkelerin içişlerine karışmamak üzere, bir tek cümleyle (Mısır’dan Irak’a kadar) Arap yarımadasını, Lozan’da İngiltere ve Fransa’ya bırakmıştır.
Sömürgecilerin çizdiği sınırlara kesinkes itaatten başka, Kemal Paşa’nın “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözünün başka hiçbir anlamı yoktur. Bu yüzden Sisi, Kemal Paşa’nın adını andı diye “Sisi hidayete ermiş gibi” heyecanlanmak anlamsızdır. Üstelik her iki paşanın yönetim tarzlarında büyük benzerlik vardır. Sisi seçimlerden ve seçilmişlerden nefret etmektedir. Kemal Paşa’nın da seçimleri sevdiğini iddia etmeye imkan yoktur.
Akyol vb Türk aydınları, Batının ajanları olmanın yanında, Halkı Müslüman olan ülkelere karşı da daima ihbarcılığı seçmişlerdir. Bu seçimlerini Kemal Paşa’nın ilkeleri adına yapmaktadırlar. Türk halkı için bu tür aydınlar ayak bağı olmanın ötesinde, gözbağı durumundadırlar.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Selami Saygın
Sisi'nin hidayeti
Her toplumun aydın kesimi, o toplumun en vasıflı zümresidir, topluma ışık olur, yol gösterirler. Rehberlik ederler. Türk aydınları bu özellikten yoksun olduğu gibi, uzun bir zamandan beri Türk halkı için, yol göstermek şöyle dursun ayak bağı olmaya, şaşırtmaya devam etmektedirler. Bu karamsar görüşü paylaşan Cemil Meriç, “Türk aydını, Batının gönüllü ajanıdır” demiştir. Şimdi bir örneğini hatırlayalım.
Arap Baharı esnasında, CB Erdoğan Başbakanlığı döneminde, 30 Eylül 2012 günü Kahire Üniversitesi’ndeki konuşmasında; “bir asırlık mahkûmiyet ve yapay sınırlar kalkıyor… bir asırlık ayrılık sona eriyor” demiştir. İşte o Arap baharını kışa çevirip, Mısır’da 3 Temmuz 2013’te tarihin en kanlı darbelerinden birisini yapan Abdülfettah Sisi’nin, toplu katliamları sebebiyle, Erdoğan Darbeci Sisi’yi şiddetle eleştirmiş ve Türkiye Mısır ilişkileri kopmuştur.
Ancak geçen on yıl içinde Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan gelişmeler ve son bir yılda Gazze’nin yaşadığı büyük felaketler bahanesiyle, Türkiye Mısır ilişkileri yeniden kurulmuş, Erdoğan’ın Şubat 2024’te Kahire’yi ziyaretinin ardından Darbeci Sisi Ağustos 2024’te Türkiye’yi ziyaret etmiş, iki ülke arasında bir dizi anlaşma imzalanmıştır.
Sisi Türkiye ziyareti esnasında, twitter hesabında: “Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin başından bu yana iki ülke arasında güçlü siyasi bağlarımız var.” Cümlelerini yazmasını Taha Akyol, on bir yıl önce Erdoğan’ın Kahire’deki konuşmasına cevap olduğunu büyük bir sevinçle ileri sürmüştür. (Karar gazetesi, 8-Eylül 2024)
Cemil Meriç’in sözü Batıya karşı söylenmişken, Mısır/Sisi konusu için hatırlanması çelişki midir? Değildir, çünkü Erdoğan’ın sözünü ettiği bir asırlık ayrılığın, aradan kaldırılmasına, geçmişinde sömürge olan ülkelerden önce, sömürgeciler (Batılılar), “Neo-Osmanlıcılık” diye tepki göstermektedirler.
Fransa’nın/İngiltere’nin hatta Rusya’nın eski sömürgeleriyle olan bağlarını, bu ülkelerde Neo-Fransacılık, Neo Britanyacılık, Neo-Rusyacılık diye mahkum eden Fransız, İngiliz, Rus aydın örneği yoktur. Ancak Osmanlı idaresindeki bazı ülkelerle, Türkiye’nin iyi ilişkilerine, Batılılar kadar hatta onlardan önce Türk aydınları “Neo-Osmanlıcılık” diye mahkum etmeye, Batılılara ihbar etmeye çalışmaktadırlar.
Halkı Müslüman olan ülkeler arasında en ileri seviyede işbirliğini savunanlar, hiçbir zaman Suriye-Mısır yeniden Türkiye’ye bağlanmalıdır, oralara bir vali tayin etmeliyiz gibi uçuk kaçık görüşler ileri sürmemişlerdir. Türkiye-Suriye arasında Antakya gibi doğrudan bir toprak anlaşmazlığı hakkında Üstad Sezai Karakoç:
“Niye telaş ediyorsunuz, Hatay elbette Suriye’nindir.
Hatta Ankara, İstanbul da Suriye’nindir.
Nasıl Halep, Şam, Kahire bizimse…”
Dikkat edilirse burada vurgulanan görüşte, Neo-Osmanlıcılığı aşan bir düşünce vardır. Buna rağmen Sisi vb Arap ileri gidenleri, neden “Ortak tarihimiz dememişte M. Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile başlayan iyi ilişkilerden söz etmiştir?” Bu soru elbette son derece önemlidir.
Arap milliyetçiliğinin temelinde “Bir anti Türk, anti Osmanlı” düşüncesi vardır. Mısır-Suriye vb ülkelerin ileri gidenleri bu yüzden, Osmanlı hakkında hayırhah görüş sahibi değillerdir. Buna karşılık Türk milliyetçiliğinin temelinde de “anti Arap” görüşü yok mudur? Fazlasıyla vardır. Bu yüzden Arap-Türk milliyetçileri benzeşmektedirler. Hatta Osmanlı nefreti her iki tarafın ortak görüşü diye özetlenebilir.
Buna karşılık İngiliz sömürgesi geçmişi olan Mısır için aynı Sisi, İngiliz-Mısır ilişkileri için o dönemi yok sayan cümleler sarf edebilir mi? Velev ki Sisi son bir gayretle bir cümle sarf etse İngiliz aydınları Sisi’yi takdir eder mi?
Gerçi İngiliz Kraliyetinde, Fransız Cumhuriyetinde bir kesinti yaşanmadığı için, Osmanlıyı yok sayan M. Kemal Paşa ile başlayan iyi ilişki cümleleri, İngiltere’ye, Fransa’ya karşı sarf edilemeyecektir.
Osmanlıyı ortadan kaldırmak, İngiltere, Fransa’nın olduğu gibi, Osmanlıya karşı isyan eden Şerif Hüseyin ve oğullarının da ortak görüşü olmuştur. Şaşırtıcı olan M. Kemal Paşa’nın da bu görüşe katılmasıdır. Osmanlı bunların ortak düşmanı olmuştur. Asi Arapları Şerif Hüseyin adına idare eden oğulları Abdullah (Ürdün), Faysal (Irak) kralı olduktan sonra, Kemal Paşa tarafından Ankara’da ağırlanmışlardır.
Sadece bu Asi Arap liderleri değil, Batı Anadolu’yu işgal ederek yüz binlerce masun Türk’ü katlettiren Yunan Başbakanı Venizelos bile, Ankara’da tantanalı törenlerle ağırlanmıştır.
Kemal Paşa isteseydi bile komşu ülkelerin iç işlerine karışabilir miydi? Komşu ülkeler, (Irak-Suriye gibi) İngiliz-Fransız sömürgesidir. Bu ülkelerin iç işlerine karışmak demek, İngiltere ve Fransa’nın içişlerine karışmak gibidir. Zaten Kemal Paşa bu ülkelerin içişlerine karışmamak üzere, bir tek cümleyle (Mısır’dan Irak’a kadar) Arap yarımadasını, Lozan’da İngiltere ve Fransa’ya bırakmıştır.
Sömürgecilerin çizdiği sınırlara kesinkes itaatten başka, Kemal Paşa’nın “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözünün başka hiçbir anlamı yoktur. Bu yüzden Sisi, Kemal Paşa’nın adını andı diye “Sisi hidayete ermiş gibi” heyecanlanmak anlamsızdır. Üstelik her iki paşanın yönetim tarzlarında büyük benzerlik vardır. Sisi seçimlerden ve seçilmişlerden nefret etmektedir. Kemal Paşa’nın da seçimleri sevdiğini iddia etmeye imkan yoktur.
Akyol vb Türk aydınları, Batının ajanları olmanın yanında, Halkı Müslüman olan ülkelere karşı da daima ihbarcılığı seçmişlerdir. Bu seçimlerini Kemal Paşa’nın ilkeleri adına yapmaktadırlar. Türk halkı için bu tür aydınlar ayak bağı olmanın ötesinde, gözbağı durumundadırlar.