SON DAKİKA
Hava Durumu

Yetki verin, Tyson’u döveyim! (*)

Yazının Giriş Tarihi: 03.07.2020 18:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 03.07.2020 18:47

İnsanın bütün sapmalarını, yanlışlarını, günahlarını, azgınlıklarını, suçlarını ifade edecek en önemli terimlerden biri ‘Tuğyan’ terimidir. Tuğyan, taşmak demektir. Bir suyun yatağından taşması gibi…
Nuh tufanı suyun taşması sonucu oluşmuş bir tufandır.
İnsanın da sınırlarını aşması/ çiğnemesi, yapmaması gerekenleri yapması/ haddini aşması da onun tuğyanıdır.
Allah ilk inen süre olan Alak süresinde insan ile ilgili genel ve kesin bir tespit yapar: “İnsan kesinlikle tuğyan eder/ azar” (6. ayet)
İnsan neden azar? Ne zaman taşar? Hangi durumlarda tağut olur?
7. Ayette cevabı verilir: “Kendini müstağni /zengin gördüğünde/ gördüğü / sandığı için”
Müstağni görmek, kendini yeterli/ zengin / sınırsız görmektir.

Bu kelime Ğaniy kelimesinden türeyen bir kelimedir. Ğany zengin demektir. Ama ayet, ‘zengin olduğunda tuğyan eder’ demiyor ayet. Ğany kelimesini istif’al babında ‘Zenginsediğinde’ ablamında kullanıyor.
Ğany kelimesinin anlamının zengin olması istiğnanın ve tuğyanın sadece parasal anlamda bir zenginseme olacağı anlamına gelmez. Müstağni her anlamda kullanılıyor. Mesela Firavun, tağutun müşahhas bir ifadesidir. Ve Firavun müstağni davrandığı için tuğyan etmiştir.
Firavun, malı ile, iktidarı ile, bilginleri ile, askerleri ile vs müstağni saymıştır kendini.
‘Bizim malımız, iktidarımız, askerimiz, etrafımızda fır dönen alimlerimiz yok diye firavun potansiyeli taşımıyoruz, bir tuğyan etmeyiz’ dememeliyiz.

İnsan sahip olduğu her şey ile kendini müstağni görüp tağut olabilir. Sahip olduğumuz herhangi bir pozisyon, yaptığımız herhangi bir eylem, bilgimiz, mevkimiz, manevi makamımız, mesleğimiz, mensubiyetimiz, soyumuz sopumuz, yaptığımız ibadetler, mensup olduğumuz din, seyrü sülük ettiğimiz tarikat, tabi olduğumuz mezhep, taraftarı olduğumuz parti, ideolojimiz, sosyal statümüz vs kendimizi ‘ben oldum, ben neymişim, ben kurtulmuşum, ben seçkinim’ şeklinde hissettirebilir.
Bunun sonucunda da davranışlarımızda ‘muhayyer’ olduğumuzu düşünüp,Tuğyan/ sınır tanımazlık (haddi aşma/ çizginin dışına çıkma) edebiliriz.

Allah- peygamber- kitap tanımayan, malı ve iktidarı ile azgınlaşmış, kibirli bir firavunun istiğnasını, tuğyanını tanımak ve tanımlamak çok kolaydır. Ancak, Allah yolunda olduğunu düşünecek kadar inançları ve ibadetleri olan bir abid, saim ve musallinin istiğna ve tuğyanını fark etmek ve tanımlamak çok zordur.

Toprağı bol olsun Yaşar Nuri Öztürk bir konuşmasında şuna benzer bir şey söylemişti: “Namaz Müslüman’ın ahlakını bozuyor” de epey tepki almıştı her zamanki gibi.
Namaz her Müslüman’ın ahlakını bozmaz kuşkusuz. Ve hatta “namaz insanı münker ve fahşadan alıkoyar” (Ankebut:45) Ancak, namaz kılarak Allah’a karşı sorumluluklarını büyük ölçüde tamamladığını sanarak, namaz dışı hayatında muhayyer bir alan kazandığını düşünen ve bu alandaki sorumluluklarına riayet etmeyen müminler de vardır.
Maun süresi bu tip dindarı, ‘bir taraftan musalli olup, diğer taraftan yetime, yoksula karşı sorumluluğunu yerine getirmeyen sahtekar dindar’ olarak tasvir eder.

Bu sadece Müslüman dindarların ve hatta sadece dindarların sorunu da değildir.
Sahip olduğu inanç, seküler düşünce, mezhep, tarikat vs in hakikati mutlak anlamda termsil ettiği savıyla ağyarı (ötekileri) küçümsediğinde onlara karşı yapacağı her eylemde kendini muhayyer görür. Hak hukuk, sınır tanımamaya başlar. Nasılsa yaptığı davranışı meşrulaştıracağı inancı, ideolojisi, paradigması, tarikatı arka planda gerekli meşruiyeti sağlıyor.

“İnsanlar bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyacı kalmamış gibi davranıyorlar” demiş Amin Maloof.
Nefis terbiyesi yoluna (tarikat) girdiği için kendini kurtulmuş sayan, bu yolda birçok riyazat yapan bir sözde sufi, Hz. İsa’nın tavazuunu dilinden düşürmeyen inançlı bir hristiyan, Hz. Muhammed’in örnekliğinden bahseden bir Müslüman ve herhangi bir inancı olmadığı için övünen bir seküler vs sahip oldukları ile kibirlenip, ötekilerine karşı tuğyanda sınır tanımayabiliyorlar.
Onların tarikatı, hıristiyanlığı, müslümanlığı, ateizmi, deizmi sadece azgınlıklarına meşruiyet devşirdikleri bir malzeme niteliği taşıyor.
Dinleri, ideolojileri, ibadetleri, tarikatları azgınlıklarını artırmaktan başka bir şey yapmıyor.

Buna karşılık ‘Takva’ sahibi insan haddini bilen, sahip oldukları ve yaptıkları ile kibirlenmeyen, her an temkin halinde bulunan mütevazi insandır.
Çünkü O bilir ki:

“Şüphesiz ki dönüş Rabbinedir” (8)


(*) Başlıktaki söz Hakan Albayrak’a aittir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.