SON DAKİKA
Hava Durumu

Yine kurucu değerler

Yazının Giriş Tarihi: 18.04.2022 19:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.04.2022 19:46

Milli Mücadele’den sonra Türkiye’de halka rağmen sadece bir kişinin öngörülerine göre bir idari yapı kurulmuştur. 


Eğer Milli Mücadele dönemi, Türkiye’nin kuruluş dönemi kabul edilirse işte bu kuruluşu mümkün kılan ya da tesis eden değerler ile 1922 sonrasının hükümet zoruyla geçerli sayılan değerler arasında bir uyum bulmak mümkün değildir. Bu yüzden olmalı ki Kemal Paşa’nın “cumhuriyet idaresi” adını verdiği tek parti düzenini “milli bir sır” olarak nitelendirdiği bilinmektedir. Milletin bilmediği bir planın nasıl olup da milli sır olduğunu kimse açıklayabilmiş değildir. Bir kişinin ya da onun bir elin parmaklarını geçmez sayıdaki sofra arkadaşlarının bilgisi, milli sır ise o takdirde millet de o kişilerden ibaret demektir.


İskender Öksüz Bey de (Karar gazetesi, 17-04-2022) “Kurucu değerler olan milliyetçiliğe ve laikliğe karşıyız diyemeyenlerin, kemalizme karşıyız dediklerini” iddia etmektedir. CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın “kemalizmi ağzına almadığını buna karşılık, doğrudan doğruya Türk milliyetçisiyiz, cumhuriyetin dayanağı Türk topluluğudur, bu topluluğun fertlerinin Türk kültürü ile dolu olduğu kadar, o topluluğa dayanan cumhuriyetin de kuvvetli olacağını söylediğini” ileri sürmektedir.
Doğrusu üniversitede akademisyenlik yapmış birisinin bu kadar yanlışı bir arada toplaması örneğine, her zaman rastlamak mümkün değildir. Ancak akademisyen olunca yazdıkları için bir mesnet gösterme ihtiyacının da olmadığını düşünmüş olmalıdır. Türkiye’de böylesi akademisyenler oldukça fazladır. Temas ettikleri hiçbir konu için bir dayanak açıklama ihtiyacı duymamaktadırlar. Buna karşılık herkesi, kendi iddialarını kabul etmekle ödevli saymak gibi bir beklenti içindedirler.
Kurucu değerler nerede, nasıl aranarak bulunabilir? Herhalde birkaç kişi arasında sır olarak saklandığı iddia edilen görüşler kurucu değer değildir. Evet o sır, bilen birkaç kişinin kurucu değeri olabilir. Ancak millet o birkaç kişiden ibaret olmadığına göre kurucu değeri başka yerlerde aramak kaçınılmazdır. O yerde resmi belgelerdir. 1919-1922 döneminde kongrelerde ardından TBMM’de alınan kararlarda doğrudan laiklikten ve milliyetçilikten hatta Türk kültüründen söz eden bir tek belge var mıdır?


Aksine meclisin Ankara’ya taşınma töreninden bir gün sonra 24 Nisan 1920’de Kemal Paşa yaptığı konuşmada, meclisin “Türk, Kürt, Boşnak, Arnavut, Gürcü vb. anasır-ı İslamiyenin meclisi olduğunu” ileri sürmüştür. Sakarya Savaşı sonuna kadar Kemal Paşa hayatının hiçbir döneminde ve hiçbir yerde “Türk milleti” deyimini de kullanmış değildir. Türk milletinin geleceği için bir planı yoktur. O halde Milli Mücadele’nin “Türk milliyetçiliği adına yapıldığını gösterecek bir belge, yazılı bir metin ortada yoktur.


Tek parti döneminde ise “Türk kültürü” tanımı içinde olabilecek her şey, hükümet zoruyla değiştirilmiştir. Batıdan alınıp yerleştirilen kültürel unsurların ise “Türk Kültürü” sayılması yalnızca Kemalist bir fantezidir. Kemal Paşa 1 Kasım 1934’de “Türk müziğinin yüz ağartacak bir mahiyette olmadığını” söylediğinden, Türk müziğinin radyo yayını yasaklanmıştır. CHP’nin 1935 genel kurulunda, parti tüzüğüne kemalizm deyimi yazılmıştır. Buna karşılık İskender Öksüz Bey, Kemal Paşa’nın “kemalizmi ağzına almadığını” iddia etmiş, ancak O’nun ağzına almadığı bu deyimi parti programına niye yazdırdığını açıklamamıştır. Kemal Pasa ağzına almadığı bu deyimi neden yazdırmıştır?


1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu da kurucu değerlerin açıklanması bakımından son derece önemlidir. Çünkü TBMM’nin “şeriat kurallarını uygulamakla yükümlü” olduğu ve “TBMM’nin İslam’a aykırı yasa çıkaramayacağı” öngörülmüştür. Ayrıca kongre kararlarında, TBMM beyannamelerinde ve dönemin yöneticilerinin konuşmalarında “Halifenin esaretten kurtarılması” milli bir amaç olarak açıklanmıştır. Milli Mücadele döneminin hiçbir idari mevzuatında da laiklik kavramı yer almamıştır. O halde “laikliğin kurucu değerler arasında yer aldığı” iddiasının bir kaynağı yoktur. Üstelik Teşkilat-ı Esasiyenin değinilen maddeleri 1928’e kadar yürürlükte kalmıştır. Bu örnekler laiklikle ilgisi olmayan görüş ve ilkelerin kurucu değer olduğunu göstermez mi?


“Laikliğe ve milliyetçiliğe karşıyız diyemeyenlerin kemalizme karşıyız dedikleri” görüşü de yersizdir. Çünkü laikliğe, milliyetçiliğe karşı olanlar, niçin karşı olduklarını konuşup yazıyorlar. Ancak bu kavramın büyüsüne kapılmış olanlar bu itirazları duymuyorlar, görmüyorlar.


Sonra laiklik ve milliyetçilik gibi CHP’nin altı oku olan, bu Kemalist ilkelerin nasıl olup da 1937’de anayasaya yazılabildiğini ve neden hala anayasadan çıkarılmadığını sormak, sorgulamak bir akademisyen için daha makul olmaz mıydı? Bir partinin ve onun genel başkanının görüşlerine göre düzenlenmiş bir anayasa örneği özgür ülkelerin hangisinde vardır? Bir kişinin görüşlerinin tartışılamaz, değiştirilemez maddeler olarak anayasada yazılmış olmasına, herkesten önce itiraz etmesi beklenen akademisyenler, tek parti/tek adam anlayışına göre icat edilmiş bir mitolojiyi yazık ki “kurucu değerler” diye pazarlamaktadırlar.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.